David Robson, Bağlantı Yasaları / Güçlü Bir Sosyal Ağ Kurmanın Bilimsel Sırları adlı kitabında, basit konuşma tekniklerinin insanların birbirlerine daha açık fikirli ve anlayışlı yaklaşmalarını sağladığını belirtiyor.

Filozof Karl Popper, bilimdeki dogmaların tehlikeleri hakkında yazarken “Bilginin büyümesi tamamen fikir ayrılığına bağlıdır” der. Ama bu, ‘dünya görüşü’ne de uygulanabilir.
Bir fikir ayrılığını daha yapıcı bir şekilde sonlandırmanın bazı yolları mümkündür.
‘Bağlantı Yasaları / Güçlü Bir Sosyal Ağ Kurmanın Bilimsel Sırları’ kitabının yazarı David Robson, BBC’de yayınladığı makalesinde tartışma tekniklerini açıkladı.
Buna göre yeni psikolojik araştırmalar, tartışmalı konularda daha yapıcı konuşmamıza yardımcı olabilecek basit konuşma teknikleri, insanların birbirlerine karşı çok daha açık fikirli davranabileceğini kaydediyor.
Robson’un çalışmaları sırasında kendisini de şaşırtan ve birinin fikrini değiştirebilecek bazı iletişim teknikleri şu şekilde;
MERAKLI OLUN!
Ciddi anlaşmazlıkların başlıca nedenlerinden biri, psikolog Ian MacRae’yle birlikte hazırladığı ve geçen yılın temmuz ile ağustos aylarında BBC.com okuyucularına sunduğu bir anketten oluşan son ‘Dostluk Çalışması’nda açıkca görüntülendi.
Çalışmanın bir bölümünde, katılımcılardan kendileriyle aynı fikirde olmayan biriyle, belirli siyasi veya sosyal konularda bir tartışmayı hayal etmeleri istendi. Daha sonra, her katılımcıya niyetlerinin hangi yönde olduğu soruldu: “Diğer kişiyi ikna etme niyetinde misiniz? Onlardan öğrenmeyi veya onlarla tartışmayı mı amaçlıyorsunuz?“
Katılımcılara ayrıca diğer kişinin niyetleri hakkındaki izlenimleri de soruldu.
1912 katılımcı, diğer insanları kendi bakış açılarına ikna etmeyi çok istediklerini ve bunun için çok fazla argüman aradıklarını söyledi. Aynı zamanda, karşısındaki kişinin farklı görüşleri anlamak ve öğrenmek için çok fazla şey istemelerini hafife aldığını söyledi.
Robson, bir çatışmanın içinde bulduğumuzda, şunu sözü kendimize hatırlatmakta fayda olduğunu söylüyor: “Karşımızdaki kişi iyi niyetli bir tartışmaya bizim düşündüğümüzden daha açık olabilir ve biz de ona bunun gerektirdiği saygıyı göstermeliyiz.“
Karşımızdaki kişinin onun görüşlerine olan merakımızı hafife alabileceğini göz önünde bulundurarak, fikirlerine olan ilgimizi ifade etmek için daha fazla çaba göstermeliyiz. Öğrenme ve anlama konusundaki iyi niyetimizi göstererek onları savunmalarını kaldırmaya yönelik teşvik etmeliyiz. Böylece dürüstçe bir fikir alışverişine daha ılımlı yaklaşacaklardır.
Bu, çoğu zaman doğru soruyu sormak kadar basittir.
2000’lerin sonlarında, Stanford Üniversitesi’ndeki Frances Chen ve meslektaşları, öğrencileri üniversitenin yeni bir sınav sistemi getirip getirmemesi gerektiği konusunda çevrimiçi bir tartışmaya davetiye gönderdi.
Beklendiği gibi birçok öğrenci bu fikre tamamen karşıydı. En önemlisi, akranlarıyla sohbet ettiklerini düşünüyorlardı ama aslında karşılarındaki kişiler deney yapan insanlardı. Araştırmacılar, katılımcının deney grubunda mı yoksa kontrol grubunda mı olduğuna bağlı olarak değişenÇok son derece katı senaryoları takip ediyorlardı.
Konuşmaların yarısında deney yapanlar, öğrencilerden görüşlerini ayrıntılı olarak açıklamaları istendi. Örneğin, bir öğrencinin argümanını dinleyip şu şekilde cevaplar verdiler: “Söylediklerinizle ilgilendim. Bunu neden düşündüğünüzü bana daha detaylı anlatabilir misiniz?” Diğer denemelerde konuşma, katılımcıların inançları ve düşünceleri hakkında daha fazla bilgi istemiyordu.
Bu senaryodaki ufak bir değişiklikti ama tek sorunun eklenmesi bile katılımcılarda çok daha açık fikirli bir yanıt verme isteği uyandırarak, tartışmanın tüm odağı değişti. Örneğin öğrenciler, sohbete devam etmeye ve diğer kişinin argümanları hakkında daha fazla bilgi almaya daha fazla istekli oldular.
Tek bir deneyin sonuçlarına biraz şüpheyle yaklaşabiliriz ancak Hayfa Üniversitesi’nden Guy Itzchakov ve meslektaşları yüzlerce katılımcının yer aldığı bir dizi çalışmada çok benzer sonuçlara ulaştı.
Bu tür konuşmalardan sonra katılımcıların “Konuşmadan sonra olayı yeniden değerlendirmem gerektiğini hissediyorum” gibi ifadeleri oldukça artış gösterdi. Bu da tartıştıkları konular hakkında daha düşünceli hale gelmelerini sağlamış bulunuyor.
İnsanların inançları ve bu görüşlere sahip olma nedenleri hakkında aktif olarak soru sormak, savunmalarını kaldırmalarına yol açar, böylece alternatif görüşlere karşı daha da fazla açık hale gelirler.

KİŞİSEL OLUN!
Görüş alışverişinde bulunurken, konuyla ilgili birinci elden deneyimlerinizi paylaşmaktan korkmayın. Hatta bu argümanınızı güçlendirmeye çok yardımcı olur.
Kuzey Carolina Üniversitesi’nden Emily Kubin ve meslektaşları 251 katılımcıdan eşcinsel evlilik veya kürtaj gibi bir konu hakkındaki görüşlerini sunmanın en iyi yollarını tanımlamalarını istediklerinde, yüzde 56’sı gerçekler ve kanıtlarla konuşmayı seçerken, yalnızca yüzde 21’i kişisel deneyimini açıklamayı seçti.
‘Arkadaşlık Çalışması’nda da benzer kalıplar görüldü. İnsanlardan yedi ikna stratejisini derecelendirmelerini istediklerinde, ‘nezaket’ en baştaydı, ardından ‘mantık ve akıl’ geldi. ‘kişisel deneyim’ beşinci sıraya yerleşti
Kubin’in deneyleri, kişisel deneyimi anlatmanın, ikna için etkili bir araç olabileceğini gösteriyor.
Araştırmada Kubin’in ekibi, 177 katılımcıdan vergi, kömür madenciliği veya silah kontrolü gibi konularda üç kişinin görüşlerini okumalarını ve ardından her bir kişiye olan saygılarını ve o kişinin rasyonalitesini derecelendirmelerini istedi. İlk duruşları ne olursa olsun katılımcılar, kişinin söz konusu konu hakkında kişisel deneyimi olduğunu bildiklerinde, kayda değer şekilde daha yüksek puanlar verdiler.
Çevrimiçi kısa metinler okumak, gerçek hayattaki etkileşimlerden oldukça farklı görünebilir. Kubin, bunu silah kontrolüyle ilgili yüz yüze diyaloglarda da test etti ve üniversitenin yakınında yaşayan 153 yerel katılımcıyla bir örneklem oluşturdu. Sonuç olarak, yine kişisel bir deneyimle görüşlerini aktaran kişinin, sohbet ettiği kişi tarafından daha fazla saygı gördüğü ve daha rasyonel algılandığı ortaya çıktı.
Elbette, herhangi bir istatistikle desteklenmeyen, tamamen öznel açıklamalara karşı dikkatli olmak gerekir ve bu konuda duygusal bir hikayeye aşırı güvenmek, diğer kişinin şüphelerini artırabilir. Ancak bu iki yaklaşım birbirini dışlamak zorunda değildir ve ikisini birleştirdiğinizde bakış açınız daha olumlu karşılanabilir.

NEZAKETİNİZİ KORUYUN!
Tartışmanız boyunca yalnızca konuştuğunuz kişiye karşı değil, aynı zamanda tartışmaya dahil olan kamu figürleri de dahil olmak üzere, herhangi bir başkası hakkında konuşurken de temel nezaket seviyesini koruduğunuzdan emin ve net olmalısınız.
Winnipeg Üniversitesi’nden Jeremy Frimer ve Chicago’daki Illinois Üniversitesi’nden Linda Skitka’nın araştırmaları, kaba davranışların karşınızdaki kişiyi çok daha fazla yabancılaştırma olasılığının olduğunu ve hatta sizin bakış açınıza sahip insanları bile etkileyemeyeceğini açıklamıştır.
Uzmanlar bunu, “Nezaketin hiçbir maliyeti yoktur ve her şeyi satın alır” diyen 18’inci yüzyıl İngiliz aristokratı Lady Mary Wortley Montagu’nun adını taşıyan Montagu İlkesi olarak tanımlıyorlar.
Özetle, bilim gösteriyor ki; içten bir merakla yaklaşarak, kişisel deneyimlerinizi paylaşarak ve saygılı bir tutum sergileyerek, beklenmedik bağlantılar kurabilir ve bu süreçte daha mantıklı bir dünya görüşü edinebilirsiniz.
Kaynak:https://www.diken.com.tr/karsit-bir-fikri-degistirmenin-yolu-var-mi/